Ana içeriğe atla

Malumattan Bilgiye: Modern Çağda Okuma

 


"Öğrencilerimiz bugün, sözcüğün gerçek anlamıyla 'okumak' yerine, internetten ya da kitle iletişim araçlarından ulaşılan parça bölük bilgilerle sersemlemiş durumda genelde. "
-Edward W. Said

Edward W. Said bu pasaja 22 yıl önce 'Şarkiyatçılık' kitabının yeni basımı için yazdığı önsözde yer veriyor. Zamanın koşulları gereğince yalnızca 'internet ya da kitle iletişim araçları' ile okumanın yerini alan unsurlara yer veriyor. 22 senenin ardından bakıldığında söylemeye hiç gerek yok ki bu unsurlar çok daha ulaşılabilir -hatta sosyal medya ve üretken yapay zeka (Generative Artificial Intelligence) kavramlarıyla çoğaltılabilir. Peki nedir 'gerçek anlamıyla okumak'? Bu sözle teknolojiye ve ya günümüzün bağlı küresel koşullarına yabancılaşmayı mı övüyor? Günümüz -benim de içinde bulunduğum- akademik koşullarının altında ve eğitim hayatım boyunca teknolojinin getirdiği hızlı değişıme ayak uydurmak zorunda kalan bir çağda yetişmiş olmanın verdiği deneyim ile bu konuyu ele aldım.

Öncelikle, şu -gerçek manasıyla okumak- söz öbeğiyle başlayalım. Burada E. Said'in internetten taranan bir sayfada yapılan bir okumayı veya gazete okumayı bu kategoriye koymadığı açık. Günümüz şartlarında, pek kuşku yok ki düşünür; bir tweet okumayı, uzun instagram gönderilerini okumayı ve ya yapay zekadan aldığımız yanıtı da bu kategoriye layık görmeyecekti. Bu tutum muhtemelen düşünürün kendi okuma tecrübesine dayanırken, kendi tecrübesini de 'gerçek' sıfatıyla nitelendirmesine dayanıyor ve onun 'parça bölük' olmamasına vurgu yapıyor. Bu durumu zamanın öğrencilerini spot ışıklarının altına koyarak yapması ise, düşünürün öğrenmenin gerçek bir okumaya dayandırılarak yapılması gerektiği düşüncesinde olduğunu gösteriyor.

Burada, zaman içinde gerçekleşen değişim bize gerçek okuma eyleminin içinde yer alan özellikleri anlatmaya yardım edecektir. Öncelikle belirtmekte fayda var ki, okumak zamanında günümüze kıyasla çok daha emek gerektiren bir eylem olarak karşımızdaydı. Özellikle onu yazmak eylemi ile beraber düşününce, şu an içeriğinden bağımsız bu eylemlerin her ikisi de kolay birer eylem halini aldı. Bu kolaylık, her işte olduğu, doğal bir arz patlaması da yaratıyor. Belki yalnızca 40 sene önce, aksiklopedileri karıştırıp sayfaların arasında kaybolarak kaleme alınacak bir çift kelam, bugün her sabah instagram postlarında, fenomen tweetlerinde yer buluyor. Bu arz patlamasının nihai sonucu da niteliğin niceliğe dönüşmesi. Bu durum, bir seri üretim ile özel üretimin kıyaslamasına, örneğin iki otomobil firmasında Bentley'in üretiminin yıllık üretiminin binlerle sınırlı kalırken, Fiat'ın milyondan fazla üretim yapmasına benzer. Gelin görün ki gelişen teknolojiye rağmen, modern donanımlara sahip bir Fiat yerine, 25 yaşında bir Bentley'in yaşatacağı sürüş deneyimi bambaşka olacaktır.

Burada okumada gerçekleşen arz patlamasının tek nedeni değişen emek eğilimi ve kolaylık da değildir. Erişilebilirlik, her ne kadar övgüye değer bir olgu da olsa bu arz patlamasına sebeplerinden biri olarak, yazma eyleminin niteliğinin düşmesindeki sebeplerden biri oluyor. Herhangi birinin, elindeki altındaki telefon ile küresel bir bültene verebilme potansiyeli ve niteliğinin sorgulanmadan yayın yapabiliyor olması, bu arz dengesizliğini normal bir ekonomik problemden daha da derinlere götürür. Aynı araba örneği üzerinden devam edersek, bu durum bir lastikçinin bir araya getirdiği dört tane tekerin, araba diye piyasaya sürülmesine ve insanların da bu deneyimi bir sürüş deneyimi olarak algılamalarıyla anlatılabilir. Bir sonraki kırılma noktası ise, erişilebilirliğin de etkileriyle güvenilirliğin zedelenmesiyle ortaya çıkıyor. Yani dört teker üzerine kurulmuş bu yapıyla ne kadar yola gidebilirsiniz problemi doğuyor. Bugün telefonla kaydırırken okuduğumuz onca gönderiye rağmen, ne kadar güvenilirlerini zedeleyen unsurlara değinmeye lüzum dahi yok.

E. Said'in cümlesinde, öğrencileri topun ağzına koyması da tesadüf değildir. Çünkü, etimolojik olarak dahi onlara bir öğrenme misyonu yüklenmiştir. Sanırım, E. Said de benzer bir görüşte olacak ki, öğrenme eylemini yalnızca A noktasından B noktasına varmak ile sınırlandırılamaz. A'dan B'ye giden tüm yolları, nereden hangi hızla geçilir, hangi köylere uğranır bilmeyi de kapsar. Bazen bir arazi aracına binmeyi, bazen dere yatağında geçmeyi kapsar. Günümüzde ise, bilgiye salt pragmatik bir anlam yüklenmesi aradaki yolculuğu değersiz göstermektedir. Bir helikopterin alıp bizi varış noktasına atması beklenir. Halbuki emek verilmeden gelinen noktada hiçbir ara adım atılmamış, ne yol biliniyordur ne iz. Bir daha gelmek gerekse yine o helikoptere başvurulacaktır. Bugün üniversitedeki bir çok öğrencimiz ödevlerini yapay zekaya yaptırıp harika işler çıkarabiliyorken, sınavlarda ise tam tersi bir bir başarısızlık meyilinin görülmesi tesadüf değil. Bilginin derinliğine inmek yerine işine yarayan kadarını alıyorlar. Bu kadar ucuza elde edilen bir bilginin öğrenci için bir kıymeti olmuyor. Fakat, bilginin derinliğinden yoksun olmaları aynı problemle farklı koşullarda karşılaştıklarında tamamen afallamalarına sebep oluyor. Buna karşın, bilgiye istediğimde ulaşabiliyorsam ardının hiçbir önemi yok inancını taşıyanlar var ki bu tamamen farklı bir yazının konusu.

Anlatılan bu olguların; bir teknoloji karşıtlığı gibi algılanmaması gerektiğini vurgulamakta fayda var. Ki tarih boyunca değişen çağa ve ilerleyen teknolojiye ayak uyduranlar değil, tam aksine bundan kaçınanlar bocalamışlar ve hatta yok olmuşlardır. Buradaki mevzu bahis; bir öğrenme sürecinin, sosyal medyada takip ettiğimiz faydal(!) sayfaların, yapay zeka ile gerçekleştirilen akıl dolu (!) sohbetler ile gerçek manasını bulmadığı; lakin kolay yollardan kaçınıp bir emek harcanarak güvenilir kaynaklar ile salt pragmatik olmayan bir yaklaşım ile gerçekleştirilebilmesidir. Böyle bir öğrenme sürecinin temeli ancak 'gerçek' bir okuma ile atılabilir, yoksa özne 'parça bölük' bilgilerle sersemlemeye mahkum kalır. Gerçek okuma eyleminde, okuyucu etken bir konumdadır. Çünkü, sistematik olmalıdır, kaynak taramalıdır, sayfalarda kaybolmalıdır. Bilgeliğin gizemi bu sürekli kovayalan etken ve aktif tavrın içindedir. Bu durum, günümüz imkanlarından kaçınmayı öğütlemez, fakat bir öğrencinin edilgen kalmaması ve yahut bırakılmaması gerektiğini vurgular. Dört işlem öğrenmek için eline hesap makinesini alan bir çocuğun, yalnızca bazı işlemlerin sonucu ezberleyeceği ama dört işlemi öğrenemeyeceği gibi, gerçek bir okuma olmadan da bir öğrenci esas bilgiden büyük ölçüde yoksun kalır. Dediğim gibi bu imkanlardan mahrum kalmayı gerektirmez, bilakis bu aşamayı geçtikten sonra, tıpkı öğrencilere yüksek öğretim boyunca sınavlarda hesap makinesi kullanmasına müsaade edilmesi gibi, bu imkanları kendi bilgeliğini ileri götürmek için kullanabilir. 

E. Said'in sözü bana günümüzde kolayca influencer, yapay zeka uzmanı, makine öğrenmesi experti haline gelen veya sosyal ağlarda okuduğu bir tweet veya takip ettiği o müthiş sayfa ile bir derinlik kazandığını düşünenleri hatırlattığı için, günümüz ögrenimi açışında gerçek okumanın niteliklerini anlatmaya çalıştım. Bilgi ne kadar kolay erişilirse erişilsin, manasını arkasında yatan derinlikle bulur. Bunun yolu da kolayından bir 'title' kazanmak değildir. Aksine kolayından kimliğine eklenen basit sıfatlardan müstağni olmayı gerektirir. Bu ise insanın kendini okumasıyla başlayan yolculuğuna hatırı sayılır bir mesai harcayıp, sistemli okumalar -insanı okuma, kitabı okuma, doğayı okuma- gerçekleştirmesiyle mümkün kılınabilir. Kitabın tarihin tozlu sayfalarına kaldırılması demek; insanlığın, kendi ipini bağlayan bir intiharcı gibi, öz kıyımını hazırlaması demektir.

Taha Huzeyfe Aktaş
11/10/2025

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ali Şeriati’nin Fatıma Fatımadır kitabı üzerine

Dr. Ali Şeriati’nin Fatıma Fatıma’dır ve Kadın kitabı, keyifle okuduğum, sorgulamalara ve yeni ufuklara yol açan, bunun yanında öğretici tarafları bulunan da bir kitap. İsmi itibarı ile okunmadan önce kadınlara sesleniş gibi görünse de aslında Şeriati’nin yorumu ile İslam’ın sosyolojik yaklaşımlarına yer veriyor ve bunları tarihi ve günümüzü bağdaştıran yanları ve can alıcı örnekleri ile anlaşılır bir tarzda açıklıyor. Hz. Fatıma’yı ideal kadın olarak öne sürerken günümüz toplumunun kadın mefhumunun Şeriati’nin İslam adına öne sürdüğü idealden nasıl ayrıştığına değiniyor. Kitap, çevirmenin Ali Şeriati’yi tanıtıcı önsözüyle başlıyor. Aslında, Ali Şeriati’nin hakkını teslim ederken, onun ‘Şia’ esintisi düşüncelerinin kendisini bağlamadığını belirterek bir nevi günah çıkarma merasimi yapılıyor. Bu önsözden sonra kitapta Ehl-i Sünnete küfre varan cümleler görsem şaşırmazdım fakat işin aslı Şeriati’nin yaklaşımı bu değildi. Zaten kitabın ekserisinin konusu da bu değildi, daha ziyade top...

İbrahim Zeyd Gerçik'in Bir Yönetim Modeli Süleymaniye Kitabı Üzerine

Süleymaniye’nin bir yönetim, psikoloji ve kültür modeli olarak görülmesi kulağa hoş gelse de; bu yazılı eser, Süleymaniye’nin münferit kaynaklar veya turistik rehberler aracılığıyla ulaşılabilecek bir tanıtım broşürüne dönüşmüş. Bu kötü bir şey mi? Tabi ki değil, fakat eserin isminin getirdiği -ve yahut vad’ettiği- derinliğin yeterince yansıtıldığını söyleyemem. Birçok nokta, zoraki bir bağlam kurma veya beylik, didaktik laflardan ileri gidememe durumunu bana hissettirdi. Kişinin yaşamını şekillendirdiği din veya ideoloji temelinde, sosyal -ki burada özel olarak iktisadi ve işletmeye yönelik tarafı ele alınıyor- konulara yön verme arayışı benim nezdimde saygıyı hak eden bir eylem. Ki içerisini göremediğim şeffaf bir plastik ile çevrili kitabı alma sebebim bu düşünceye dayanıyordu. Fakat, buradaki amaç niyet edilen doğru eylemlerin güzel bir tezahürünü göstermek idiyse, bu bağlamlar daha sıkı kurulmalı idi. Yani başka bir deyişle peygamber hayatı anlatıp ardından iş dünyasında yalan söy...

Hollanda Seyahati - 2. Gün: Giethoorn

  Balk 'ta uyandığımız ilk sabah ferah evimizde vakit geçirmeyi planlamıştık. Iki sabahımız olacaktı ve muhtemelen yarınkinde toplanma telaşı içerisinde olacağımızdan, bu sabah evin keyfini çıkarmalıydık. Yanımızda erzağımızı da getirmiştik ve ev sahipleri bize yöresel şekerli ekmek vermişlerdi. Hava da Hollanda'da pek rastlanmayan güzellikte idi. Kahvaltımızı hazırlayıp bahçeye indirdik. Bize dairelerini kiralayan Juridth & Jeroen da evlerinin önlerinde vakit geçiriyorlardı. Sıcak bir selamlaşmanın ardından biz kendi köşemize kurulduk. Getirdiğimiz hazır su böreğini de ısıtmıştık ve tabi ev sahiplerimize ikram etmesek olmazdı. Onlara su böreğini tanıttıktan sonra onlar da da memnuniyet ile aldılar. Sonrasında eve döndüğümüzde tabağı üzerinde bir teşekkür notu ile kapımızın önüne bırakmışlardı. Böylece onların dünki sıcak karşılamalarına biz de sıcak bir karşılık vermiş bulunduk. Giethoorn 'a uzanan kanal Kahvaltımızda da bahçede adeta piknik keyfi yaparken bir yandan d...