Şu dünyada kuşlara çok özenirim. Herkese, her şeye gökyüzünde süzülürken bakabilmek nasıl arzulanmasın ki. Akşamları pusulasız uçup, sabahları yine ait olduğum topraklara doğru süzülebilmeyi isterdim. Fakat hangi kuş olmak istediğimi pek düşünmemişim, halbuki yarasa gibi bir kör kuş olmak da varmış. O zaman gökyüzünün o seyirliğine nasıl doyulur. Sülün gibi çok yakışıklı bir kuş da olabilirdim, fakat bu kez de sesimi duyunca kaçardınız. İşte o zaman kaknüs gibi kendi küllerimden çıkan kıvılcımla yanmak isteyebilirdim. Rakip olmak istemesem de kaknüs olmak isteyebilirdim, ve yahut sesim güzelce olacaksa karga gibi çirkin olmak göze alabilirdim. Papağan gibi çok konuşan ve ya horoz gibi vakitsiz öten bir kuş olmazdım galiba. Bilakis bir posta güvercini olup sırların aracısı olabilirdim, bir anka kadar renkli zarflarda taşırdım mektupları. Bülbül gibi de ah vah çekmezdim gülden ayrılınca, bilirdim tüm mektupların bende olduğunu. Ne olursa olsun, tüm kuşlar gibi, adım şiirlerde yer bu...